İnsan, bu dünyada her
şeyin üstünde ve bütün varlıklara hükmedebilecek güçte olan bir varlıktır. Tek
bir zayıf noktası vardır o da nefsidir. Ya nefsine uyarak içinde barındırdığı o
muhteşem gücü kontrolsüzce harcar ya da nefsine hakim olup beynini kullanarak
bu gücü faaliyete dönüştürür. Aslında temelde tüm olaylar tamda bu noktadan
sonra başlıyor. İnsanın tercihleri. Duygu mu?, Bilgi mi?... Zeka mı?, Nefs
mi?... Akıl mı?, Hırs mı?... Aslında bakıldığında bunların hepsi önemli, bunlar
olmadan olur mu diyorsunuz. Tabi ki
haklısınız ve olmazda zaten. Burada önemli olan bunlardan hangisini ön plana
tutacağınız, hangilerini de kontrol altına alacağınızdır…
Dünya üzerinde yaşayan herkes kendisine göre doğru olan inançla yaşamaktadır. Ya düşünür,ya duygularını dinler ya da öğrenir… Çok ufak bir grup insanda varır ki tüm bu üçünü ölçülü ve sırasıyla kullanır… İşte biz bunlara ‘deli’ diyoruz, ‘saf ‘diyoruz, ‘hiç bir şeyi önemseyen bir insan O’ diyoruz ve daha neler neler diyoruz kim bilir. Önemsemiyoruz kısacası böyle insanları. Ortada kalmışları, kendimizden farklı düşünenler kadar dahi önemsemiyoruz. Aslında tüm gerçek,tüm hayat ve tüm anlamamız ve yapmamız gereken her şey orada,O’nlarda…
Dünya işte, biz yaşamaya devam ediyoruz… Bazıları sadece duygusuyla, bazıları sadece bilgisiyle, bazıları sadece düşüncesiyle devam ettiriyor hayatını. Kime sorsan herkes iyi, herkes duyarlı ama gel gelelim kendine ters bir düşünce ile gelen insanı tersleyerek gönderende onlar… Anlayamadığımız nokta tamda burada aslında. Bu olayların, düşünceleri, duyguların tam da kesiştiği noktada…
Bir insan öncelikle merak ettiği konuyu,inancı, her neyi merak ediyorsa okuyup, araştırarak öğrenmeli, daha sonra okuduğu bu çeşitli kitaplardaki bilgileri akıl süzgecinden geçirecek mantıklı gelenleri zihninde tutup,kalbiyle inanarak savunmalı… Herkes aynı bu şeklide yapsa bilgisizlik ortadan kalkar, tartışma ile çeşitlilik artar ve sağlıklı kararlar meydan çıkar. Maalesef bunları insanlara anlatmak, kabul ettirmek çok zor. Anlamaya çalışmak için gayret göstermiyorlar bile. Kendi ne düşünüyorsa o şekilde yargılıyor ve o şekilde de cezasını kesiyor. Acı ama gerçek… Neden böyle kararlar alıyorsun diye sorduğunda ‘ Onla mı uğraşacağım. Garip garip konuşuyor zaten’ gibi tepkilerle karşılaşırız. Ama bahsettiğim o kesişim noktasında ki insanlarda az olsa da vardır bu dünyada ve gelip seni dinler. Ne yaşadığını ne hissettiğini anlamaya çalışır. Kendisini sizin yerinize koyabilir. Sorununuzu tam anlamıyla çözmeseler bile yaptıkları bu tavırla sizi rahatlatırlar ve o anlık vereceğiniz ani kararın önüne geçerek doğru karar vermenizi sağlar.
Son olarak, Dünyada hep beraber yaşayıp, aynı oksijeni kullanıyorsak tıpkı doğanın bizle paylaştığı tüm nimetler gibi bizde duygu,düşünce ve bilgimizi paylaşıp kendimizi daha çok geliştirmeliyiz ve daha güzel olumlu eserlere imzamızı atmalıyız. Ne demiş Atalarımız ‘ Bir elin nesi var, iki elin sesi var’. Buna ek olarak insanları anlamaya çalışalım, ‘ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığından çıkıp duyarlı olalım. Ancak bu şekilde olursak hayatın anlamı, tadı ve değeri çıkar. Kim bilir bakarsınız bir gün herkes tam bu kesişim noktasında olur, ne dersiniz?
Dünya üzerinde yaşayan herkes kendisine göre doğru olan inançla yaşamaktadır. Ya düşünür,ya duygularını dinler ya da öğrenir… Çok ufak bir grup insanda varır ki tüm bu üçünü ölçülü ve sırasıyla kullanır… İşte biz bunlara ‘deli’ diyoruz, ‘saf ‘diyoruz, ‘hiç bir şeyi önemseyen bir insan O’ diyoruz ve daha neler neler diyoruz kim bilir. Önemsemiyoruz kısacası böyle insanları. Ortada kalmışları, kendimizden farklı düşünenler kadar dahi önemsemiyoruz. Aslında tüm gerçek,tüm hayat ve tüm anlamamız ve yapmamız gereken her şey orada,O’nlarda…
Dünya işte, biz yaşamaya devam ediyoruz… Bazıları sadece duygusuyla, bazıları sadece bilgisiyle, bazıları sadece düşüncesiyle devam ettiriyor hayatını. Kime sorsan herkes iyi, herkes duyarlı ama gel gelelim kendine ters bir düşünce ile gelen insanı tersleyerek gönderende onlar… Anlayamadığımız nokta tamda burada aslında. Bu olayların, düşünceleri, duyguların tam da kesiştiği noktada…
Bir insan öncelikle merak ettiği konuyu,inancı, her neyi merak ediyorsa okuyup, araştırarak öğrenmeli, daha sonra okuduğu bu çeşitli kitaplardaki bilgileri akıl süzgecinden geçirecek mantıklı gelenleri zihninde tutup,kalbiyle inanarak savunmalı… Herkes aynı bu şeklide yapsa bilgisizlik ortadan kalkar, tartışma ile çeşitlilik artar ve sağlıklı kararlar meydan çıkar. Maalesef bunları insanlara anlatmak, kabul ettirmek çok zor. Anlamaya çalışmak için gayret göstermiyorlar bile. Kendi ne düşünüyorsa o şekilde yargılıyor ve o şekilde de cezasını kesiyor. Acı ama gerçek… Neden böyle kararlar alıyorsun diye sorduğunda ‘ Onla mı uğraşacağım. Garip garip konuşuyor zaten’ gibi tepkilerle karşılaşırız. Ama bahsettiğim o kesişim noktasında ki insanlarda az olsa da vardır bu dünyada ve gelip seni dinler. Ne yaşadığını ne hissettiğini anlamaya çalışır. Kendisini sizin yerinize koyabilir. Sorununuzu tam anlamıyla çözmeseler bile yaptıkları bu tavırla sizi rahatlatırlar ve o anlık vereceğiniz ani kararın önüne geçerek doğru karar vermenizi sağlar.
Son olarak, Dünyada hep beraber yaşayıp, aynı oksijeni kullanıyorsak tıpkı doğanın bizle paylaştığı tüm nimetler gibi bizde duygu,düşünce ve bilgimizi paylaşıp kendimizi daha çok geliştirmeliyiz ve daha güzel olumlu eserlere imzamızı atmalıyız. Ne demiş Atalarımız ‘ Bir elin nesi var, iki elin sesi var’. Buna ek olarak insanları anlamaya çalışalım, ‘ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığından çıkıp duyarlı olalım. Ancak bu şekilde olursak hayatın anlamı, tadı ve değeri çıkar. Kim bilir bakarsınız bir gün herkes tam bu kesişim noktasında olur, ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder